İşyerlerinde risk değerlendirmesi yapmak, sadece yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda işletmenin sürdürülebilirliği ve ülke ekonomisi açısından da kritik bir öneme sahiptir. İş kazaları ve meslek hastalıkları, büyük maddi kayıplara yol açabilmektedir. Ancak, bu kazalar ve hastalıklar, önceden belirlenen riskler ve alınacak tedbirlerle önlenebilir. Risk değerlendirmesi, bu önlemlerin sistematik bir şekilde uygulanmasını sağlayan bir süreçtir.
Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının temelini oluşturan 4857 sayılı İş Kanunu, AB’nin 89/391 sayılı çerçeve direktifi ve ILO sözleşmeleri göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu, işverenlere iş sağlığı ve güvenliğini sağlama sorumluluğu yüklerken, aynı zamanda iş yerlerinde risk değerlendirmesi yapılmasını zorunlu kılmaktadır. İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli önlemleri almakla yükümlüdür ve risk değerlendirmesi yapmak bu yükümlülüklerin başında gelmektedir.
Risk değerlendirmesi yalnızca yasal bir zorunluluk olarak görülmemelidir. İşletmelerin geleceğini güvence altına alacak önemli bir araçtır. Risk analizi, işletme sahibine mevcut durumu ve geleceği hakkında bilgi verir, sürpriz risklerin önüne geçilmesini sağlar ve işletmenin geleceğe güvenle bakmasını destekler.
Kurma izni ve işletme belgesi almak zorunda olan işyerleri, Risk Grupları Tebliği'ne göre 4. ve 5. risk grubunda yer alan tüm işyerlerinde risk değerlendirmesi yapılması zorunludur. Ayrıca, iş müfettişleri tarafından gerekli görülen işyerlerinde işveren tarafından risk değerlendirmesi yapılması ve bu değerlendirmelerin kayıtlara geçirilmesi gerekmektedir.